Hurriyet Spor

Bumerang - Yazarkafe

Growing lavender in balcony at homes

Growing lavender indoors


 Lavenders are also used in the cosmetic sector, a bushy plant consisting of purple flowers. It is a fragrant flower belonging to Lamiaceae family. Naturally, the region where it grows is the Mediterranean geography.

 So how can you grow this plant indoors in homes? 


Although it is generally a plant that needs to be grown outdoors in a lot of sun, you can grow it in your balcony or indoors when it is suitable. It does not have soil selectivity but likes calcareous and well-drained soils. He doesn't like too much watering. Water should be given as the soil dries thoroughly. Lavenders are sun-loving plants, they grow very well in places with plenty of sun and bloom a flower.

You should make sure that the environment is in direct sunlight for a long time. French lavenders are a very suitable lavender for indoor use as they can bloom in a little less light. I grew up on a balcony overlooking the west in the afternoon, the sun constantly growing lavender flowers opened very beautiful. You can watch the video about it if you want.

 You can grow in a medium-sized flower pot in homes. The more sun gets, the better. If they are deprived of sunlight, they may not bloom. Pruning during the development period provides a more tidy and beautiful growth.

İç mekanda lavanta yetiştirmek

Lavantalar kozmetik sektöründe de kullanılan, mor çiçeklerden oluşan çalımsı yapıda bir bitkidir. Lamiaceae(Ballıbabagiller) familyasına ait kokulu bir çiçektir. Doğal olarak yetiştiği bölge Akdeniz coğrafyasıdır.

Peki bu bitkiyi iç mekanda evlerde nasıl yetiştirebilirsiniz?

Genelde dış mekanda çok güneş alan bölgelerde yetiştirilmesi gereken bitki olmasına karşın uygun ortam sağlandığında balkonlarınız da veya iç mekanda yarı kapalı ortamlarda da yetiştirebilirsiniz
 Toprak seçiciliği olmamakla birlikte kireçli ve süzek toprakları sever. Aşırı sulanmaktan çok hoşlanmaz. Toprak iyice kurudukça su verilmesi gerekir. Lavantalar güneş seven bitkiler olduğu için bol güneş alan yerlerde çok iyi yetişirler bir çiçek açarlar. Bulunduğu ortamın uzun süre direkt güneş ışığı aldığından emin olmalısınız. Fransız lavantaları biraz daha az ışıkta çiçek açabildikleri için iç mekan için çok uygun lavanta türüdür.
Öğleden sonra sürekli güneş alan Batıya bakan bir balkonda yetiştirdiğim lavantalar çok güzel çiçek açtılar.Bununla ilgili video da çektim isterseniz izleyebilirsiniz.



Evlerde orta büyüklükteki bir saksıda yetiştirebilirsiniz. Ne kadar bol güneş alırsa o kadar iyidir. Güneş ışığından çok mahrum kalırlarsa çiçek açmayabilirler. Gelişme döneminde budama yapmak daha derli toplu ve güzel büyümelerini sağlar.

Toplumda bozulmanın ve kötüye gidişin iki göstergesi

Bir toplumda ya da ülkede artık çürümenin ve geriye gidişin başladığının iki önemli göstergesi vardır. Bunlar baş gösterdiğinde artık toplum geriye gidiyor ve felakete sürükleniyor demektir.
Bir toplumu ayakta tutan şey huzur, barış, adalet gibi kavramlar, insanların birbirine olan güveni ve bağlılığıdır.
Peki bu bozulmanın ve sona doğru gidişin başladığının , artık bu topluma ilahi huzursuzlukların ve belaların geleceğini nasıl anlayabiliriz.


1-Ulemanın susturulması ahmakların konuşturulması


İnsanları gerçeklere karşı uyaran bilim adamlarının, aydınların, bozuk düzenin koruyucuları tarafından itibarsızlaştırılarak cezalandırılması, bunların yerine şer düzeninin bilgisiz ve çıkarcı insanları tarafından toplumun yönlendirilir hale gelmesi.
Eğer doğruyu söyleyenlerle insanları gerçeklere karşı uyaranlar, el üstünde tutulması gerekirken itibarsızlaştırmaya ve susturulmaya çalışılıyorsa o toplumda artık geriye gidiş başlamıştır. 

2-İşlerin ehil olmayanlara verilmesi

Önemli görevlere işinin ehli olmayan liyakat değilde sadakat ehli kimselerin yerleştirilmesi.
Torpilin, kayırmacılığın artarak artık sahip olduğu makamın görev ve sorumluluklarından uzak yeteneksiz kimselerin toplumu yönetiyor ve yol gösteriyor hale gelmesidir.

Söylediğimiz iki kriter toplumsal çürümenin ve bozulmanın 2 önemli alametidir. Bunlar baş gösterdiğinde adalet ve huzur gibi kavramlar yok olmaya başlar. Hiç kimse birbirine güvenmez hale gelir. Kurumlara ve adalete olan güven kalmaz. Orada felaketler ve musibetler asla eksik olmaz. O toplum kendini düzeltemediği sürece savaşlarla, terörle, yoksullukla, iç savaşlarla mücadele eder hale gelebilir.

Ateistlerden korkmayın ikiyüzlü münafıklardan korkun

Ateistler herhangi bir sebepten dolayı Allah'ın varlığına inanmazlar. Bu tamamen onların hür iradeleriyle vardıkları bir seçimdir. Belki de müslüman geçinenlerin yaptıkları yolsuzluklarla tutarsızlıklar onları dinden soğutmuş olabilir. Ortadoğu'nun ve İslam dünyasının yaşadığı sıkıntılar ortada.
İslam hoşgörü dini ama bu ülkelerin hoşgörüye, sevgiye, barışa ve huzura ihtiyacı var.



O yüzden Müslüman geçinenlerin gerçekten peygamberimizi ve kuranı anlamamış olmalarından ya da dini kullanan münafıklar olmalarından dolayı insanlar deist ya da ateist oluyorlar. Insanlar bunların ahlakına bakarak din bu muymuş diyerek dinden soğuyor.

Ben inançlı bir insanım ateist falan da değilim. Eğer kur'an'ımı Peygamberimi ve Allah'ımı bilmeseydim ve dinimi bu dincilerden öğrenmiş olsaydım bende dindarlığımı sorgulardım.

Asıl korkulması gereken grup ben inanmıyorum diyenler değildir. Gerçekten çekinilmesi  ve korkulması gerekenler Allah'a ve kurana saygısı olmadığı halde Allah'ın dini ile insanları kandıran ikiyüzlülerdir. Bunlar yarattıkları soygun ve şer düzenini muhafaza etmek için dini bir maske olarak kullanırlar.

Bunların ikiyüzlülüklerini, eylem ve söylem farklılıklarını gören insanlar demek ki müslümanlık buymuş diyerek dine mesafeli olmaya başlarlar.
Eğer din söylemi ile birlikte ahlaksızlık ve yolsuzluk artıyor, insanlar adalete güven sorunu yaşıyorsa orada Allah'ın dini yoktur. Din istismarı ve şekilcilik vardır.

Ataist inanmıyorum der oturur yerinde etliye sütlüye karışmaz kimsenin vicdanıyla inancıyla işi olmaz. Belki de çoğu namuslu dürüst insanlardır. Hırsızlık yapmazlar ve kul hakkı yemezler.
Bunlardan insana zarar gelmez.
Asıl zararlılar ikiyüzlü ve münafık olanlardır. Onlar şekilden şekile giren menfaat düzeninin adamlarıdır. İslam ahlakından uzak bir hayat sürerler. Onların dindarlıkları tamamen şekilden ibarettir.

Bunlar taraftar kazanmak için insanları mezhep ve inanç bağlamında bölerler. Halkın belli bir kesimini diğer kesimine karşı örgütlerler. Yaptıkları pislikleri kutsal değerlerle örtmeye çalışırlar. Bunlar halkın en şerlileridir. Allah'ın lanet ettiği ve en nefret ettiği gurup müşrikler ve bunlardır.
Halkını sömüren eziyet eden zâlim kimseler bunlardan çıkar. Bunlar Ahirzaman fitnecileridir.
Asla sözümüz gerçekten inanan Allah'tan korkan kimselere değildir. Eğer müslüman geçinenler ilme ve bilime mesafeli olmasaydı, kuranın istediği gibi okuyan, anlayan ahlaklı kimselerden oluşsaydı İslam alemi bu halde olur muydu?
Her tarafta barış ve huzur hüküm sürerdi. Emperyalizmin ve dış mihrakların eğikliği fitne tohumları burada etkisini sürdüremezdi. En tehlikeli insan iki yüzlü ve yalancı insandır. Bunların hangi ideolojinin ve fikrin arkasına sığındığın hiç bir önemi yoktur.

Samimi dindarlarla dini kullananlar arasındaki farklar

Dindarlar hür iradeleriyle, Kuran'a ve Allah'a gerçekten inanarak ona göre yaşamlarını şekillendirirler. Onların iman ettik sözleri sadece ağızlarında kalmayarak kalplerine de iner. Dünya menfaati için kula kulluk etmezler. Yardımı sadece Allah'tan dileyip kulluğu da yine ona yaparlar.
Onlar asla saltanat dinciliği yapmazlar. Dini siyasete alet ederek makam, mevki, para kazanmanın  aracı yapmazlar. Dürüstlükten ve adaletten asla taviz vermezler. Ezilenlerin ve yardıma muhtaçların hep yanında olup sosyal adaleti savunurlar.




Dini kullananlar ise asla kuran mümini kimseler değildirler. Kuranı dillerinden düşürmez ama onu okuyup anlamaz, hayatlarına tatbik etmezler. Sadece gerçek amaçları olan dünyalık elde etme uğruna kutsal değerleri kullanırlar. Bunlardan bazıları iman ettik deseler de münafıktırlar. Yetimi doyurmaya ön ayak olmaz, kamu malını kendi malları gibi yağmalarlar.
Onların gerçek Tanrı’ları kulluk ettikleri faniler, para, sermaye ve ranttır. Onlar aslında çıkarlarının mümindirler.
Bundan dolayı dinci ile dindar arasındaki farkı çok iyi anlamak gerekiyor. İnançların temelini samimiyet ve doğruluk oluşturur.
Dinin arkasına sığınıp onu başka amaçlar için kullanan, kendini müslüman gibi gösteren ve dini sadece şekilden ibaret sananlar riyakar(ikiyüzlü) kimselerdir.

“Bir kimsenin namazı, niyazı sizi aldatmasın. O adamın dirhem ve dinarla  olan ilişkisine bakın.”

Bakıyoruz  büyük yolsuzlukların, vurgunların arkasında hep dini kullananlar ve onlardan beslenenler var.
Din onlara sahip oldukları rant, vurgun ve yağma düzenini korumak için bir maske ve kalkan görevi yapmaktadır. Allah Maun suresinde kamu(yetim) hakkını çalarak namaz kılanlara lanet edip yazıklar olsun demektedir.
Bunlar sosyal adaletin korunması için hiçbir çaba sarfetmezler. Bunların egemen olduğu toplumda zengin daha zengin fakir daha fakir olur. Fırsatçılık, adam kayırma, rüşvet artar. Toplumda bir ahlak erozyonu baş gösterir.
Bir insan Müslümanlığını şekil olarak değil önce güzel ahlak sahibi olarak kanıtlamalıdır. İnsan ilişkilerinden anlamayan, kaba, saygısız, bağnaz bir adamın önce kendi ahlakını düzeltmesi gerekir. Söylemleri ile davranışları, yaptıkları tutarlılık göstermelidir.  “Din güzel ahlaktır” buyurmakta peygamberimiz. O halde güzel ahlakın pirim yapmadığı bir toplumda, hangi şekle girerseniz girin, kendinizi nasıl tanıtırsanız tanıtın orada dindarlıktan söz edilemez.

Yunus Emre’nin de dediği gibi
Müslümanım diyen halka bilgiçlik taslayan
Nefsini müslüman etsin var ise kerameti

Ak sakallı bir hoca hiç bilmemiş hal nice
Emek vermesin hacca
Bir gönül yıkar ise