Hurriyet Spor

Bumerang - Yazarkafe

Yeni nesil süper Uhd Tv'ler

Yeni nesil UHD Tv'ler, alışılagelmiş 1080 piksel görüntü çözünürlüğüne sahip Full Hd Tv'lerden 4 katı fazla çözünürlüğe sahiptir. Bu da daha fazla netlik ve detay anlamına gelmektedir. Her ne kadar 4k yayın yapan kanal sayısı sınırlı olsa da Ip Tv platformlarından 4k paketlere üye olarak ya da Smart Tv içerik paketlerinden izleyebilmeniz mümkün olmaktadır.

Yeni nesil Super Uhd Tv ler ve Oled Tv'ler bütçemizi biraz zorlasa da Hdr (High Dynamic Range), 10 bit panel(milyar renk) destekleri ile gerçekten göz kamaştıran çözünürlük sunmaktalar. Super Uhd Tv'lerin ik çıkan 4k modellere göre üst segment olduklarını söylebiliriz. Ultra parlaklık, geniş görüş açıları ile ödediğiniz fiyata değebilecek Tv'ler olduklarını düşünüyorum.

4k Tv ler nasıl?

Tv'lere sınıf atlatan bazı teknolojiler:

Hdr (High Dynamic Range)

Tv'lere eklenen bir başka özellik  olan Hdr teknolojisi birçok kullanıcının aradığı bir özellik. Nedir bu diyecek soracak olursanız, koyu ve açık renk arasındanki tonlamalardır. Aynı anda koyu tonları koyu ve açık tonları ise kalitesini bozmadan açık tonlarda gösterebilme özelliğidir. Esasen bu özelliğin kontrastla ilgili olduğu düşünülse de dinamik renk aralığının etkisi de çok fazladır.

TrueMotion Özelliği

Bu özellik ise görüntü geçişlerindeki akıcılığın artırılması anlamına gelmektedir. TrueMotion ile kaliteli görüntü geçişlerine sahip bir Tv'ye sahip olmuş olursunuz.

DolbyVison Teknolojisi

Piksel dağılımına ait renk aralığının, netliğinin ve parlaklığının artırıldığı teknoloji ile seyir keyfi katlanmatadır ve gerçekci, parlak görüntüler elde edilmektedir.

Bir Tv'den görüntü anlamında beklentiniz çoksa yukarıdaki özelliklerin Tv'nizde olması seyir zevkinizi ve kalitesini artıracaktır. Bu özellikler 2016'da  piyasaya çıkan birçok yeni nesil Tv'de yer almaktadır.

 

Toplumun yanlış değer yargıları

İnsanların günlük hayatta sergiledikleri birtakım davranış biçimleri ve modeller vardır. Bazı olaylar karşısında nasıl davranılması gerektiğini belirleyen yerleşmiş ilkelerdir. Tüm bunlar insanlarda, çocukluk devrelerinde, aile ortamında ve yaşadığı çevreden aldıkları izlenimlerle oluşur. Bunlar zamanla aile ortamından, kişilerden ve olaylardan etkilenerek (anne, baba, arkadaş veya bir film kahramanı olabilir) veya empoze edilerek zaman içerisinde oluşur. Kişiler böylelikle kendilerine bir rol-model seçerek kişiliklerini ve genel davranış biçimlerini oluştururlar.

Aile içersinde ilişkiler şiddete ve baskıya dayanıyorsa, en güçlü olan en çok otoriteye sahiptir gibi bir izlenim oluşacaktır. Bir başka ortamda,sorunlar ve problemler politik yöntemlerle, hile, şantaj ve saman altında su yürütme gibi yöntemlerle çözülüyorsa bu durumda da kişi kendini ispatlama ve kanıtlama yönteminin sıkça yalan söylemek ,iki yüzlülük ve içten pazarlılıkla olacağına inanacaktır. Birinci örnekten bahsedelim. Bir baba çocuklarını sürekli korkutuyor ve kızıyor ve bu şekilde cezalandırıp yönlendiriyorsa,burada otorite sahibi en güçlü olandır imajı ortaya çıkar. Bu kişi bir ağabey veya arkadaş olabilir. Okulda veya çevrede sık sık kavgalar oluyorsa, en güçlü kişiler, en çok çok korkulan ve çekinilen ve de saygı duyulan kişiler olurlar. Çoğu zaman böyle davranış sergileyen kişilere bu şekilde davranmak gerektiği kendisine daha öncede başka birisi tarafından empoze edilmiştir. Kişi bundan dolayı kendini ispatlama yönteminin bu olduğuna inanır.

Gelenekçi toplumlarda dışa bağımlılık ve kendini toplum tarafından kabul ettirme isteği daha fazla olarak görülür.  Bu insanlar dış referanslı bir hayat biçimi sergileyerek, doğrularını, yaşam biçimlerini ve kararlarını diğer insanların genel bakış açısına göre, toplumda varolma güdüsünü kullanarak belirlerler. Bu bir seçim değil bir zorunluluktur. Öyle yapılması gerekiyordur, bu şekilde davranmazsa dışlanacak istenmeyen insan olacaktır. Genelde neyin neden yapıldığı, bunların sonuçları ve nedenleri hakkında düşünülmez . Öyle yapılması gerekiyordur. Bundan dolayı meydana gelen bir sabit kafalılık ve kalıplaşmış davranış biçimleri oluşur. İnsanlar cinayetler işler, kırıcı davranışlar sergiler, politik yöntemlerle bir takım araçlar bularak, toplumda söz sahibi olma ve bir takım siyasi çıkarlar sağlama yoluna giderler.

Sivas olaylarını ve mahalle kovalamacalarını bilirsiniz. Yukarıdaki anlattıklarıma göre bunları yorumlayalım. Birinin “hırsız var” diye bağırdığını düşünün tüm ahali ve esnaf toplanır başlar bu kişiyi kovalamaya, olayın ne olduğu doğru mu olduğu düşünülmez amaç yakalamak ve linç etmektir.  Acaba neden oldu, yapılan eylem doğru mu, bu bize yakışır mı diye kendini sorgulayan olmaz. Suçlanan insan gerçekten bu duruma neden geldi. Acaba diğerleri de onun kadar suçlu mu.. Gerçekten suçlu mu diye soran olmaz. Hep anı görürüz ve üç boyutlu (buna değineceğim) düşünülmez. Yapılmak istenen ve de yapılması gereken tek şey vardır. Yeri ve zamanı gelince eksiksiz uygulanır:LİNÇ. Günlük hayatta da bazı meclislerde,iş hayatında da buna benzer olaylar ve hadislere rastlarız. Çekemediğimiz ve bizden farklı düşünen ve farklı davranan bir insan gördüğümüzde, dışlayarak,lakaplar takarak, alay ederek,komplolar hazırlayarak yıpratma oyunları oynarız . Tüm bu saldırılar karşısında kişi çoğu zaman psikolojik bunalıma girer. Çok sakinken ve iyi niyetli tavırlar beslemesine rağmen,agrasifleşebilir ve problem insan görüntüsü verebilir. Üç boyutlu düşünen bir insan (neden,olay,sonuç). Benim aydın insan tanımıma uyar. Gerçek suçlu ve suçluları görür. Bu insan deli diyenlere, neden bu hale geldi diye sorar. Hatalar:

  • Neyi savunduğunu bilememe

  • Kişisel çıkar sağlama ve örgütlenme

  • Amaçları bırakıp,araçlarla ilgilenme

  • Cehalet,geçmişi bilememe,geçmişle bağlantı kuramama(düşüncede üç boyutun olmaması.)

  • Kavramları karıştırma

  • Önyargılar


 

Kavramların yanlış yorumlanmasına bir örnek de bazı davranış modellerine verilen yakıştırmalardır. Kendini çok fazla ön plana çıkaran, saman altından su yürüten, her şeyin kolay ve illegal olan taraflarına yönelen,insanlara kaş göz işareti yapıp onları yanıltmaya çalışan kimseler hakkında “ne kadar uyanık, ne kadar gözü açık ve girişken” gibi ifadeler kullanılır. Aslında uyanıklık bir farkındalık bir bilinçlilik durumunu ifade eder. Yani gafletin zıttı anlamındadır. Ne yazık ki cehalet ve geri kafalılık birleşince ve her şey maddi kazanımlar doğrultusunda değerlendirilince “Üç kağıtçının” tanımı uyanık olabiliyor. Yüzsüzlüğün ve görgüsüzlüğün adı da “girişkenlik”

Bir de böyle insanlar el üstünde tutulup bu davranışlar meşru bir platforma oturtulunca işte o zaman toplumsal kıyım başlıyor.

Tabi buradan kendini ifade edemeyen ezik, özgüven yoksunu insanlar olalım anlamı çıkmamalı. Böyle sistemler sadece teslimiyetçi kuklalar yaratır. Olgun insan ne zaman, nasıl davranmasını bilen insandır

Bir toplu taşım aracı durduğunda herkes birden daha önce binebilmek için birbirini ite kaka saldırması,herhangi bir yerde kuyruk beklerken daha önce gelenlerin sırasını almak, halk diliyle aralara “kaynak yapmak” gibi davranışlar vb. örnek gösterilebilir

 

Birde birisinin gelip sizin bu şekilde davranmadığınızı görünce “hadi ya biraz girişken olsana” dediğini düşünsenize. Fakat sizin bunu yapmamanız girişken olmanızla bir ilgisi olmayıp, aldığınız eğitim,aile terbiyesi ve görgü kurallarının buna müsaade etmemesidir. En azından ahıra girmek için birbirini itip kakan  hayvanlardan farklı olan insan tarafınızı ortaya çıkarmak içindir. Fakat geri kafalılık bunu sizin hakkınızı arama yetersizliği olarak modeller. Haklı olduğunuzda hakkınızı aramanızla, fındık kabuğunu bile doldurmayacak basit ve illegal kazanımlar çok farklı şeylerdir. Her

 

 

zaman toplumun doğruları gerçek doğrularla, kişisel değer yargıları ve bağnazlık, gerçekler ve etik değerle uyuşmayabiliyor.

Kemik gelişimi ve protein ihtiyacını gidermek süt içen bir insana “çocuk musun?” Sokakta sağlıklı kalabilmek için spor yapan bir insana “deli gibi koşuyor” ifadelerini kullananlar,elinde sigarayla kurulup gezen,içki masası kurup,bir takım insanlara sarkıntılık yapmayı “delikanlılık, erkeklik” olarak görür.

Namus namus diye bas bas bağrılılır gelin görün ki en büyük namussuzluklar böyle nutuklar atan kimselerce yapılır. Hiç zina yapmamış gayri meşru bir ilişkide bulunmamış bir insana “Abaza” yakıştırmasını yapanda aynı zihniyettir.

Aslında tüm bu kavramlar çoğu zaman amaçlarından saptırılıp başka kazanımlar için bir araç halini alırlar. Bir takım geleneksel yaptırım araçları bulunup insanları yönetmek ve yönlendirme aracı yapılır.

Kan davaları bunun en güzel örneklerinden birisidir. Din için namus için,töre için yapıldığı söylenir.

Dini açıdan bakalım

Peygamberimizce, veda hutbesinde kan davası açıkça yasaklanmıştır. Töre açısında bakalım

Yasin suresinde “Ataları sapıklık içinde olan bir kavimi uyarmak için gönderildin” ayeti vardır. Atanız putperestse veya sizi ve ailenizi yok edebilecek masum insanların ölmesine sebep olacaksa onların yolundan gitmemeniz emredilir.

Mantık açısından bakalım.

Çok haince bir kısır döngüdür ve sonu yoktur. Bir kıvılcımla başlar ve bunu hak eden hak etmeyen herkes öder. X kişisi Y yi öldürür. Y nin yakınlarından biri X in yakınlarında birini, X in yakınlarından biri yine karşı hamle ile Y nin olayla hiçbir ilgisi olmayan akrabasını öldürür ve bu böyle devam eder. Olayla hiç ilgisi olmayan masum insanlar öldürülür ve adına töre denir. Yuvalar yıkılır günahsız genç kızlara iftiralar atılır. Kardeşe kardeşi öldürmesi için eline silah verilir. Her şeyin tek bir açıklaması vardır töre ve namus.

 

Düşünmediğimizde, saplantılarımızla ve hislerimizle hareket ettiğimizde ve başkalarının yalan yanlış yönlendirmesiyle hareket ettiğimizde hayatımız soru işaretleri ve hayal kırıklıklarıyla dolacaktır.Hayat daima bize ikinci bir şans veremeyebileceği için telafisi olmayan durumlara düşmekten kaçınmalıyız. Ölen insanın geri gelmemesi ve öldürenin hayatını parmaklıklar ardında geçirmesi gibi. Hayat bizim hayatımız olacağı için onu doğru analiz edip,yorumlayıp yine kendimiz için en doğru kararı yine kendimiz vermeliyiz. Başkalarının saplantıları ve toplumsal ve kişisel değer yargılarıyla değil.

Geçmişte edinilen tecrübeler ve genetik yatkınlık

 


Doğduğunuzdan şu ana kadar geçen sürede sizi etkileyen olaylar ve tecrübeler, yetiştirilme tarzınız şu anki duygu ve düşüncelerinizde ve olaylara verdiğiniz tepkilerde önemli rol oynar. Ebeveyninizin dünyayı aşın derecede korkunç göstermesi,her şeye karşı evhamlı ve güvensiz yaklaşması ve gereksiz koruyucu tutumları bugünde sizin insanlara ve olaylara karşı karamsar ve evhamlı olmanıza neden olur.

Depresyon ve panik atak yaşayan kimselerin, içine kapanık, güvensiz ve karamsar kimseler olma ihtimali yüksektir.

Sorunlarını paylaşmaktan korkarlar. Genelde mükemmeliyetçi kişilik yapısına sahip kimseler, olumsuzluklara tahammül edemezler. Bitirilmesi ve yapılması gereken işlerde yaşanan aksilikleri normal karşılamayabilirler. İçimize attığımız ve yüzleşmekten korktuğumuz sorunlar zamanla iç dünyamızda çatışmalara ve kaygılara neden olurlar.

Bugünkü hissettiğimiz korkularımız ve fobilerimizin oluşmasında, geçmişte yaşadığımız ve bizde iz bırakan hadiselerin önemi  büyüktür.

Örneğin küçükken yüksekten düşerek büyük bir kaza atlatmışsanız, o sırada yaşadığınız tecrübeler sizin uçağa binmekten, yüksek yerlerde bulunmaktan kaçınmanıza neden olabilir.

Buradaki uçak, yükseklik gibi uyaranlar klasik koşullanma ile korkularınızı harekete geçirir.

 

Fobilerin oluşmasında klasik koşullanmaya örnek "Küçük bir çocuğa bir tavşan, fare ve tüylü hayvanlar

gösterilir. Çocuk bunlara olumsuz tepki vermez. Aksine meraklı bir tavır takınır. Ardından aynı fare gösterilir ancak bu sefer fare her gösterildiğinde çocuğu korkutacak çok yüksek bir patırtı çıkartılır. Daha sonra patırtı olmadan fare gösterildiğinde çocuk ağlamaya başlar ve fareden kaçmaya çalışır."

Aile bireyleri arasında daha önce depresyon geçirmiş kimselerin olması da sizin de geçirme ihtimalinizi artıracaktır.

 

Copyright: Web Kültürel

Saygı ve Empati Geliştirmek

Empati kurmak en basit tanımıyla, başkalarını kendi yerine koymak, onların duygularını ve yaşadıklarını hissetmeye çalışmaktır.

Saygı,Hoşgörü,Toplum

Birçoğumuza göre saygı duymak hep başkasından beklenen başkasına duyulmayan eylemdir. Kendimizi sürekli dünyanın merkezinde gördüğümüz için ilk saygı duyulması gereken insanlar biz olmamız gerektiğini düşünürüz.

Yaptıklarımız her zaman doğrudur. Lakin durum her zaman öyle değildir. Bana saygı duy derken, bunu beklediğimiz insanlara bizler ne kadar saygı duyuyoruz diye düşünmeyiz. Her ne kadar yaptığımız eylem bize göre doğru olsa da yanıldığımız noktalar olması mümkündür. Tam olarak sentez ve analiz yeteneğimiz gelişmemişse, durumu istediğimiz gibi yorumlar ve çarpıtırız.

"Büyüklere saygı, küçüklere sevgi" gibi klişeleşmiş cümleleri sık sık duyarız. Hiç düşündünüz mü büyüğe saygı da neden küçüğe değil diye? Veya neden büyüğe sevgi duyulmaz. En azında küçükler de büyükler kadar saygıyı hak ederler. Büyükler de sevgiyi.

Hepimizin başkaları kadar buna hakkı vardır. İnsanları sürekli dinlemeli, büyüğüyle, küçüğüyle sorunlarımızı fikirlerimiz paylaşıp sağlıklı iletişim kurmalıyız. Bundan sonra bahsettiğimiz saygı ortamının kendiliğinden oluştuğunu görürüz. Küçükken susturulan, kendine gereken değer verilmediğine inanan çocuklar büyük bir özgüven kaybı yaşarlar ve bu da devekuşu gibi kafasını kuma gömen,hayata küsmüş kitleler yaratır.

Siz gece uyurken yüksek sesle müzik dinleyen kişiye kızarsınız ve birbirimize saygılı olmamız gerektiğini düşünürsünüz. Müzik dinleyen kişi ise sizin onun özgürlüğünü kısıtladığınız düşüncesiyle o da sizden kendisine saygı duymasını bekler. Fakat birlikte yaşamanın getirdiği zorunlu kurallardan birini ihlal ettiğinin, başka bir insana rahatsızlık verdiğinin farkında değildir. Saygı karşılıklı olmadır. Sokak düğünlerinde gürültü yapmanın yasaklanmasına kızan da vardır sevinen de elbette. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi iki taraf içinde beklenti aynıdır. Ama şimdi söyleyeceğim söz son noktayı koyar " Saygı görmek istiyorsan saygı duy" ne güzel değil mi? Biz eğleniyoruz fakat yanı başımız da istirahat etmek isteyen, hasta bir komşumuzun yaşantısını çileye çevirdiğimizi unuturuz. Saygı bence empati ile geliştirilirse gerçek amacına ulaşır. Yani karşınızdaki insanı anlamaya çalışarak. O zaman birbirini boğazlayan, geçimsiz insanlar olmaktan çıkar birbirimizi daha iyi anlarız. Ayrıca her şeyi saygı ile açıklamakta bana göre bu kavrama yapılan en büyük haksızlıktır. Yolsuzluğa ve haksızlığa saygı duyulmaz.

insanların temel hak ve hürriyetini kısıtlayıcı onları rencide hiç bir fiil için de saygı beklenmemelidir. Çünkü saygı beklerken en büyük saygısızlığı biz yapıyoruzdur da ondan. Anlamak ve anlaşılmak sadece trafikte hayatımızı kurtarmakla kalmayıp insan ilişkilerinde de imdadımıza yetişeceği kesindir.

 

Depresyon yoğunluğunu anlama

9 soruda depresyon yoğunluğunu nasıl ölçersiniz?


Testden çıkan sonuca göre kesin olarak depresyon teşhisi koymak doğru değildir. Uygulama belirtilerin yoğunluğunu hesaplayarak durumunuz hakkında fikir vermektedir.

Sorular:

Geçtiğimiz iki hafta boyunca aşağıdaki belirtileri ne kadar sıklıkla yaşadınız?

 

1-  Yapılan işlere karşı az ilgi ya da isteksizlik

 

  • Hiçbir zaman( 0)

  • Birkaç gün(1)

  • Günün yarısından fazla(2)

  • Neredeyse her gün(3)


 

 

 

2-  Moralsiz, depresif ve üzüntülü olmak

 

  • Hiçbir zaman( 0)

  • Birkaç gün(1)

  • Günün yarısından fazla(2)

  • Neredeyse her gün(3)


 

 

 

 

 

3-  Uykuya dalmakta, uykuda kalmakta zorluk ya da çok uyuma

  • Hiçbir zaman( 0)

  • Birkaç gün(1)

  • Günün yarısından fazla(2)

  • Neredeyse her gün(3)


 

 

 

 

4-  Kendinizi yorgun ve enerjisiz hissetmek

 

  • Hiçbir zaman( 0)

  • Birkaç gün(1)

  • Günün yarısından fazla(2)

  • Neredeyse her gün(3)


 

 

 

 

5-  İştahsızlık veya çok yeme isteği

 

  • Hiçbir zaman( 0)

  • Birkaç gün(1)

  • Günün yarısından fazla(2)

  • Neredeyse her gün(3)


 

 

 

 

 

 

6-  Kendinizin kötü ve veya başarısız olduğunu, ailenizin veya kendinizin moralinin bozulmasına izin verdiğinizi düşünmek

 

  • Hiçbir zaman( 0)

  • Birkaç gün(1)

  • Günün yarısından fazla(2)

  • Neredeyse her gün(3)


 

 

7-  Gazete okumak ve televizyon izlemek gibi işlerde konsantrasyon sorunu

  • Hiçbir zaman( 0)

  • Birkaç gün(1)

  • Günün yarısından fazla(2)

  • Neredeyse her gün(3)


 

 

 

8-  Yavaş hareket etme, konuşma veya tam tersi yerinde duramama huzursuzluk.

  • Hiçbir zaman( 0)

  • Birkaç gün(1)

  • Günün yarısından fazla(2)

  • Neredeyse her gün(3)


 

 

 

 

9-  Kendinize zarar vermenin ya da ölmenizin sizin için daha iyi olacağı düşüncesi

  • Hiçbir zaman( 0)

  • Birkaç gün(1)

  • Günün yarısından fazla(2)

  • Neredeyse her gün(3)


 




























SonuçDepresyonYoğunluğuTavsiye
0 - 4Görülmedi(Yok)Tavsiye gerekmez
5 - 9Hafif ŞiddetliBelirtiler izlenmeli
10 - 19Orta ŞiddetliTedaviye başvurmak
20 - 27Yoğun ŞiddetliTedavi ve izlenme gereklidir.

 

 

Tüm soruların cevabına göre puanlarını toplayıp  (0'dan  3'e  kadar ) sonucu bulabilirsiniz.

 

Depresyon geçirdiğimizin belirtileri nelerdir?

1.Depresyonu belirtileri ve teşhisi


 

Aşağıdaki belirtilerin bazılarına sahipseniz depresyon geçiriyor olabilirsiniz:

Depresyon geçiren kişilerin hissettikleri:

  • Hayatın yaşamaya değer olmadığı düşüncesi.

  • Ne yapsam mutlu olamıyorum.

  • Kimseyi memnun Ben önemsiz ve değersiz biriyim.

  • Hiç kimse beni beğenmiyor.

  • Gelecek benim için çok karanlık.

  • Kendimi bitmiş ve tükenmiş hissediyorum.

  • Her şey üzerime geliyor.

  • Yorgunluk ve uykusuzluk

  • Çok uyumak ya da uykuya dalmakta güçlük

  • İştahsızlık veya aşırı yeme ihtiyacı

  • İntihar veya başkalarına zarar verme düşüncesi


 

Ayrıca:

  • Toplumdan ve insanlardan kaçınma, yalnız kalma isteği

  • Konsantrasyon bozukluğu, dikkatsizlik ve sinirlilik halleri

  • Daha önce yaptığımız ve keyif aldığımız aktivitelerden kaçınmak.


 

Aşağıdaki belirtilerin bir kısmına sahipseniz depresyon geçiriyor olma ihtimaliniz vardır.Depresyon yaşayan kimseler olaylara daha  karamsar ve umutsuz yaklaşırlar. Hareketlerde yavaşlama, omuzları düşük yürüme ve konsantrasyon güçlüğü görülür. Anksiyatede ise endişe ve korku hakimdir.

 

  • Sonunun geldiğini düşünme, sürekli kötü şeyler olacağı beklentisi

  • Acaba toplantıda konuşursam küçük duruma düşebilir miyim?

  • Herkes benim bu halime gülebilir, rezil


 

Süreç kaçınma ve endişe nöbetlerine dönüşebilir. İnsanlarla konuşmaktan, karşılaşmaktan ve birlikte vakit geçirmekten keyif almazlar.

 

Depresyonlu kimselerde anksiyate bozuklukları, panik ataklar görülebilir. Bu belirtilerden bazıları:

  • Yerinde duramama, huzursuzluk

  • Nefes darlığı ve kalp çarpıntısı

  • Baş dönmesi

  • Öleceğinin ve sonunun geldiğini düşünmek

  • Uyuyamama ve uykuya dalma zorluğu gibi


Bunlar geçici panik ataklar olabileceği gibi, zamana yayılan, yaygın anksiyate bozukluklarına da neden olurlar. Bu olayları daha önce yaşamışsanız, öğrenilmiş duygular olarak tekrar yaşamanız doğaldır. Bazen hiç neden yokken bunları tekrar yaşama ihtimalinin kendisi de ayrıca bu kaygıyı artıracaktır. Eğer panik atak geçiriyorsanız kesinlikle bunların geçici olduğunu, kimsenin panik ataktan ölmediğini bilmelisiniz. Daha önce yaşadığınız ve atlattığınız olayları

hatırlamak kendinize güveninizi artıracaktır. Önce sakin olmak ve hafif hafif nefes almak, kese kağıdı ile nefes verip almak(aldığınız fazla oksijen yerine karbondioksit ikamesi) dakikalar içerisinde iyi hissetmenize ve geçirdiğiniz panik nöbetini atlatmanızı sağlar. Panik atak geçicidir ve tehlikeli değildir. Kalp çarpıntısı ve nefes darlığı, bacaklarda uyuşma hisleri vücudunuzun verdiği doğal tepkilerdir. Gerekirse gezin dolaşın ve gevşeme egzersizlerinden faydalanın. Bunlardan ilerde ayrıntılı bahsedeceğiz.

Anksiyate ve panik esnasında böbrek üstü bezler adrenalin üretmeye başlar. Artan adrenalin seviyesi yüzünden ilkel beyin otonom sinir sistemini harekete geçirerek yukarıdaki bahsettiğimiz semptomları ortaya çıkmasına neden olur. Kalp çarpıntısı, nefes  darlığı gibi. Siz bu belirtilere yoğunlaştığınız ve normal karşılamadığınız sürece belirtiler sizde daha fazla heyecana ve  kısır döngüye neden olur. Normalde sizi köpek kovalarken hissettiğiniz durum aslıdan gerçek bir tehlike yokken ortaya çıkmıştır.

 

Rahatsızlığınızın derecesi ne olursa olsun mutlaka uzman bir psikolog ya da psikiyatristten  destek almayı unutmayın.

Onlar karar vermedikçe kendinize bu teşhisi koymayın. Burada verilen bilgiler sizlere kendi başınıza neler yapmanız gerektiği hakkında bilgi vermektedir. Bunlar uzman bir

terapist desteği yerine ikame edilmemelidir. Bilinçaltınızı ikna etmek ve alışkanlıklarımızı değiştirmek zaman alacaktır.

Kararlı düşüncelerle devam edin farkı siz de göreceksiniz.

 

Depresyon ve Anksiyate adlı kitabımdan alıntıdır.

Sabır ve Hoşgörünün Önemi

Yaşadığımız birçok sorunun ardında olaylara ve insanlara karşı gösterdiğimiz tahammülsüzlük ve hoşgörüsüzlük yatar. Trafikte, evde, işte hatta sokakta istemediğimiz bir durumla karşılaşınca gösterdiğimiz ilk tepki sinirlenmek veya karşımızdaki kişileri üzecek sözler ya da davranışlar sergilemek olur.

Örneğin geldiği yerin yabancısı olan bir kişi trafikte seyir halindeyken, gideceği yerin neresi olduğundan emin değilse, dönmek isterken kendini yanlış şeritte bulabilir. Aracı arızalanan insan trafiğin ortasında kalabilir veya aniden yol kapanabilir. Hepimiz bazen hata yapabilir,  şaşırabilir ve dikkatsiz davranabiliriz.

Bu tür durumlarda yapılan ilk tepki hemen kornaya basmak, geçerken yüzünü ekşitip el kol hareketleri yapmak, zor durumdaki kişiye sinirlendiğini göstermek oluyor. Fakat yüz metre ilerde kendisinin de aynı durumda kalıp, aynı muameleye maruz kalabileceğini hesaba katmıyor.

Saygı,Hoşgörü,Toplum

 

Biraz empati kurup insanları anlayama çalışsak, kendimizi onların yerine koysak, belki tahammülsüzlüklerini yerini sabır ve hoşgörü alacaktır. 

Biz bugün başkalarına karşı anlayışsız olursak yarın da başkaları bize aynı davranışı sergileyebilir. Şunu unutmamalıyız ki hiçbirimiz dört dörtlük değiliz. Hepimizin kendine özgü huyları, zevkleri ve hassasiyetleri vardır. Çok sevdiğim sözlerden bir tanesi

Asil İnsan İdare Eder, Aciz İnsan Şikayet Eder, Basit İnsan İftira Eder, Dürüst İnsan Sabreder.

Sabırlı olmaya çalıştığımızda yaşadığımız her olayı en zararla atlatıp, sinirlilikle karar verip, aniden ve düşünmeden yapacağımız ve de sonundan pişman olabileceğimiz durumlardan kendimizi korumuş oluruz.

Hoşgörülü olduğunuzda daha çok sevilir, insanları kırmaktan sakınmış olursunuz. Başkaları da size karşı hoşgörülü olur. 

Küçük şeyleri dert etmeyen insanlar daha sağlıklı, huzurlu olur ve daha uzun yaşarlar.

Bumerang ile sitenizi tanıtın, organik trafik kazanın

Bir web sitesini ayrıcalıklı yapan hiçbiriyede olmayan faydalı ve özgün içerik sunmasıdır. İçeriğin benzersizliğinin yanında "KULLANICIYA KATTIĞI" değer sitenin anlamlı olmasını sağlayacaktır.

Gerçekten uzman olduğunuz alanlarda güncel ve yararlı makaleler yazarak sitenizin ayrıcalık yarattığından emin olmalısınız. Özellikle webmaster forumlarda uzun süre görev yapmış ve kendini webmaster, seo ve uygulama geliştirmeye adamış bir kişi olarak, sitenize güvenilir kaynaklardan elde edeceğiniz referanslar ve organik ziyaretçi kazandıracak bağlantılar son derece önemlidir. Türkiye'nin en saygın medya kuruluşları arasında yer alan Hürriyet'in Bumerang ağına katılarak sitenizin tanıtımını yapabilir, üyelik derecenize göre reklamlar yayınlayıp makalelerinizi Yazarkafe'de tanıtabilirsiniz. Ziyaretçinin güvenilir kaynaklardan ve doğru referanslardan sitenize ulaşması Seo açısından çok önemlidir. Bu yüzden saygın ve değeri yüksek bağlantılar sitenizin de değerini artıcaktır. Siz de web sitenizle Bumeranga KAYIT olabilir, orada sunulan çeşitli şablonlarla da sitenizi renklendirebilirisiniz.

Üye ol

Bumerang tekliflerini yayınlayarak kazanç sağlamak için sitenizin değerinin en azından Altın ya da Platin olarak seçilmesi gerekir.

Yazarkafe'ye konu eklemebilmeniz için ise Platin üye olmanız şarttır.

Başarılı evlilikler ve eş seçimi


Helen ve Maurice Kaye 1925'te gençken tanışmışlardı. Hızlıca ilerleyen 2015'e doğru şimdi 80. yıldönümlerini kutluyorlar. Çok insan dünyada, hayatta değilken onlar evliydiler. İyisi ve kötüsüyle evliliklerini koruyabilmişlerdi. İki çocuklarını kaybettiler, evleri savaş esnasında bombalamadan kurtulmuştu. Hatta genç erkek çocukları öldükten sonra Helen intiharı bile düşünmüştü.


Henüz birbirlerine sadakatları ve sözleri asla sekteye uğramadı.




  Helen, adanmış bu mutluluğun sırrının ne olduğunu bilmiyor. Fakat SABIR ve HOŞGÖRÜ'nün önemli olduğunu söylüyor.

Bu tür hikayeler, filmlere can veriyor. Çok insan sonuza dek yaşayacağı kişinin hayalini kuruyor.

Helen ve Maurice az rastlanan bir durumdalar. Boşanma eski zamanlara göre daha ortak bir sorun. Bir çok ülkede evlenen eşlerin yarısı boşanmakta.

Linda Wolfe ise 23 kere evlilik yapmış biri olarak dünyadaki en çok evlenen kişidir.

Son eşi Glynn Wolfe ise 29 kere evlenmiş bir vaizidir. Linda sevilmeyi çok sevdiğini ve bu duygu tükenmeye başladığında  başka birini aradığını söylüyor.

Boşanma  her geçen gün ortak bir sorun halini alıyor 2.7 evliğin dışında bir evlilik aldatılma krizi çekiyor.

Bu bizde merak  uyandırıyor Acaba bu insanların tek eşli olmaları gerektiği anlamına  mı geliyor?

Konu buraya gelince bilim adamlar her 3-5 memelinin hayatı boyunca, uzun dönemli tek eşli bir bağa sahip olduğunu söylüyor. Bazı kayda değer olanları kurtlar, kunduzlar ve yarasalardır.

Eğer insanlar da diğer diğer memeliler gibiyse bu demek oluyor ki sadık eş az rastlanan bir durum haline geliyor

Sosyoloji profesorü Pepper Schwartz' e göre "İnsanlar tek eşli hayvanlar değildir. Hayvanlar içinde eşi ölünce yoluna başkasıyla devam etmeyen tek hayvan kazlardır" diyor.

Çok insan böyle düşünmüyor. Başarısız evlilikler tek eşli olmanın işareti değildir. Bu iki insanın birbirleri için doğru olmadıklarının işaretidir.

Bazıları ise Anna and Boriz Kozlov gibi ruh ikizi olmaya inanıyor. II. Dünya Savaşı sırasında ayrılıp 60 yıl sonra tekrar evlenmişlerdir.

İçimizde ruh ikizini arayanlara tavsiye verecek olursak. 130 evli çiftle yapılan bir araştırmaya göre, evlilikte başarıyı beliryelen  iki ölçü "Kibarlık ve Cömertliktir".

Araştırmacılar kibarlık görenlerin, kendilerine karşı da kibar olan, mutlu bireyleri mutlu evliliklere taşıyan bireyler olduğu ispatlandı.

Eğitimli İnsan Kimdir?

Eğitim, nitelikli bireyler yetiştirmenin olmazsa olmaz şartıdır. Kalkınmanın, insan olmanın, hayata dair her güzel amacın gerçekleşmesini sağlayan ön koşuldur. Öğretim ise eğitim faaliyetinin sadece formal aşamasını yansıtır.

Diploma, kişilerin bilgi seviyesini gösterirken, davranış ve eserleri eğitim düzeyinin göstergesidir.

Bir insana dürüst ve güzel ahlak sahibi olması gerektiğini öğrebilirsiniz.  Örneğin “Türküm, doğruyum çalışkanım.” Buraya kadar tamam. İşte bu öğretimdir. Fakat dürüst ve erdemli bir insan olmasını sağlayıp, hayatının bir parçası haline getirmesini sağlarsanız eğitimci olursunuz. Bundan dolayı her öğretmen eğitimci sayılmaz.

Eğitim ancak eğitimli kimseler tarafından yapılır. Bir öğretmen, öğrettiklerini kendisi özel hayatında uygulamıyor, asık suratla güleryüzlülüğü öğretmeye çalışıyorsa karşısındaki eğitemez, yol gösteremez, dersleri ona sevdiremez. Çoğu zaman suç öğrencinin üzerine kalır.

Çok okul olmasına rağmen çok cahil olması belki de bu yüzdendir. Bilgi insanı cehaletten belki kurtarır, donanımlı kılar, hatta üst düzey bir meslek sahibi yapabilir. Ancak vasıflı ve niteliki bir insan yapması bildiklerinin tatbikine bağlıdır.

Hz Mevlana’nın dediği gibi “Onlar ilim hafızıdır, ilim aşığı değildir”. 

Diplomalı ama niteliksiz, etik değerlerden yoksun kimselerin yetişmesinde ezberci eğitimin rolü büyüktür. Yüzeysel ve klasik eğitimle kalkınma mümkün olamaz. Toplumsal çürümenin nedenlerinden biri de şüphesiz budur.

Halkı isyan ettiren, saç baş yolduran, görev ve sorumluluğun bilincinde olmayan amirlerin, politikacıların oluşmasının nedeni, etiket sahipliği kazanılmışken nitelik sahipliği kazanılamamasıdr.

Kendisine adam olamazsın dediği babasını ayağına çağıran Kaymakam örneğindeki gibi adam olmak her zaman okumaya bağlı değildir. Okuduğunu anlayıp, uygulamaya bağlıdır.

İtibarsızlaştırma ve Gıybet Etme

Çağımızın toplumsal hastalıkları arasında yer alan, gıybet olarak da ifade edilen eylem “üçüncü şahıslar hakkında, arkasından hoşlanmadığı bir şekilde konuşmak” anlamına gelir.  Dedikodu ve gıybet manevi kalp hastalıkları arasında yer alır. Kalitesiz insanların başvurduğu bir yöntemdir. Kalpte oluşan çekememezlik, fesadlık ve kıskançlık lekelerinin ortak ürünüdür. Kişilerin güzel ahlakı ve eğitim düzeyi ile gıybet arasında ters orantı vardır. Bu iki koşul artıkça kalpteki lekeler azalır. Erdemli insan başkaları ile uğraşmak yerine sürekli kendiyle ilgilenip, kendini geliştirme derdindedir.  Sizdeki ayıp ya da kusur (eğer varsa dahi), başkalarını memnun ediyor ve başkaları tarafından polemik malzemesi yapılıyorsa, emin olun siz bir kere kusurlu iseniz onlar 1000 defa kusurlulardır. Hayatı bir yarışa benzetirseniz herkesin başarılı olduğu ya da olmadığı alanlar vardır. 10 kişinin koştuğu yarışta mutlaka bir kişi birinci, diğer bir kişi ise sonuncu olacaktır. Bu asla birinci kişiye, sonuncu kişiyi aşağılama, geriden gelenlere de birinciyi itibarsızlaştırma ile adımlarını küçültme hakkı vermez.

Konu bir ahlak ve kalite sorunudur. Başkalarının düştüğü kötü durumlardan keyif alma, olumsuz taraflarını araştırıp, başka ortamlarda bunu yayarak ya da kusur bulmaya çalışma zavallılığıdır.

Dedikodusu yapılan kişiler ya sizden öndedir,  ya da sizin sahip olamadığınız imkanlara ya da özelliklere sahip olabilir. Fesad kimse diğer kimseyi itibarsızlaştırarak aradaki farkları kapatmayı ister. Hastalıklı bakış açısı kıskançlık duygusu yaratırken, ahlaklı bakış açısı imrenme duygusu yaratır.   İki şey çok farklıdır. Birisinde çekemezlik ve hased varken, diğerinde özenme vardır. İmrenmek, bu kimseleri  itibarsızlaştırmaya çalışmadan onlar gibi olmayı istemek ve özenmektir. Kısançlık ise şeytani ve egosal bir hastalıktır.

Bir insanın aksayan bir yönü var diyelim. Güzel ahlak bunu deşifre etmek yerine farklılıkları örtbas etmeyi, kişilerin toplumdaki itibarını korumayı emreder.

Gıybetin nedenleri:

1- Çekemezlik, kıskançlık ve itibarsızlaştırma.

2- Başkalarının düştüğü durumdan keyif alma.

3- Başkasını yere batırırsam benim değerim artar şeklinde kalitesiz düşünce.

4- Farkları kapatmaya çalışmak.

5- Çekişme, iddia ve yarış sonucu rakip gördüklerinin eylemlerinden dedikodular üretme, bunları deşifre ederek onların ilerlelerme ya da gerilemelerini ortaya çıkarma. Olumlu ise mutsuz olma, olumsuz ise içinden buna sevinme.


Size bir hayat kuralı daha söyleyeyim. Bu aynı zamanda bir hadistir. “Size başkasından laf getiren, onlara da sizden laf götürür.” bunu unutmayın. Genelde bu kimseler içten pazarlıklı, ikili oynanyan, dost yüzlü şeytanlardır. Eee naber ne yaptın diye lafa girip aslında hayatınızdan ipuçları toplarlar. Amaçları sizi düşünmek değil istihbarat elde etmektir. Rüyalarda yılan silüetinde gözükürler. Bunlar dost gözüken, belki yanınızda ama size tuzak kuran kimseler. Psişik bazı güçleri olanlar ruhsal bir derinlikte bunu hissebilirler. Bu ruhun yaydığı enerjiden kaynaklanır.




Bir hadiste, gıybet ölü eti yemek gibidir deniliyor. Gıybet edilen kimsenin sevapları edilene iade ediliyor.




 Diğer bir hadis:




Kınayıcı olmayın, kınamayın insanları, bir kınayıcının kınadığı şeyi Allah ona göstermeden canını almaz. Hz. Muhammed (sav)

Stresi ve Öfkeyi Yenme

Tartışma anında stresi yenmek


Çoğu kimse stresi hayatın kaçınılmaz bir parçası olarak görür. Belli bir aşamaya kadar bu doğrudur  ancak konu stres olunca ne kadar kaçacak yeriniz olduğuna şaşırabilirsiniz.

Örneğin arkadaşınızla hararetli bir tartışmaya girdiğinizi düşünün. Bunun doğuştan gelen stresli bir değiş dokuş olduğunu tartışabilirsiniz.

“-Hiç seçeneğim yoktu. Beni adeta deli etti“.

Arkadaşınız gününüzü mahvetmesini önlemeye çalışmadan önce “kendi kendine koçluk” kuralını hatırlayın.

Siz izin vermediğiniz süre kimse size birşey hissetiremez“.

Yukarıdaki senaryoya göre seçim yapma hakkına sahipsiniz. Ya arkadaşınızın size rahatsızlık vermesine izin verirsiniz ya da vermezsiniz.

Bir kere stresin seçimlerinizle ilgili olduğunu anladığınızda, her ne zaman duruma bağlı bir stresle yüzleştiğinizde kendize, üzgün olma, hayal kırıklığına uğrama, mutsuz , öfkeli ve depresif olup olmama izni verdiğinizi kontrol edin. Bunu anladığınızda kendinizi serinkanlılıkla tartışmayı etkisiz hale getirecek bir konuma koyarsınız. Bunu yaptığınızda asla kurban olmazsınız.

Bilgiye erişim ve özgür internet

Bilgi toplumu olmak ve bilmek öğrenmek herkesin hakkıdır. Tüm dünya kendini bilişime adapte etmekte ve bilgiye erişimi desteklemektedir. Internet kullanımı bazı suiistimalleri beraberinde getirse de çok basit sebeplerden dolayı kurullar oluşturup milyonlarca faydalı bilgiyi filtrelemenin, bir bloğu, domaini tamamen kapatmanın adı zararlı içerikle savaş değil sansürcülüktür. Benzer uygulamalar sadece zorba ve az gelişmiş, demokrasi kültürünün yaygınlaşmadığı ülkelerde uygulanır. Engellenen siteler arasında, dosya paylaşım siteleri,video siteleri gibi siteler mevcut. Sürekli anlattıkları pornografik sitelerle,insan nasıl öldürülür diye anlatılan (daha hiç rastlamadım) sitelerle ne ilgisi olabilir? Milyonlarca kişinin kullandığı bloğun birkaç tane zararlı içerik yüzünden tamamen kapatılması daha çağdaş ve özgür ülke sloganları arasında, bu nasıl özgürlük dedirtecek ilkel yöntemlerdir. Baskı ve engellemeye kat edilebilecek herhangi bir mesafe olamaz. Sadece engellenen içerik daha değerli hale gelecektir. Engellemek yerine bilinçlendirmek, öğretmek ve eğitmek daha uygun olacaktır. İnsanların nasıl ki hangi mahallede, hani sokakta yürüyeceğine karışmıyorsak sanal alem de manevra alanını kısıtlamaya hakkımız yoktur. Ahlaklı olmayı sadece cinsel içerikli yayınlara bağlarsak bu kelimeyi biraz dar yorumlamış olmaz mıyız? İnternet sansürlerini kınadığımı,hatta hiçbir fikrin ve düşüncenin benim düşünceme ve ideolojime ters diye aşağılanıp engellenmesini ilkellik olarak gördüğümü söylemek istiyorum. Demokrasi söylenmez,yaşanır ve yaşatılır. ----------------------------------------------------- “Gözlerimizi kapayıp, yalnız yaşadığımızı varsayamayız. Ülkemizi bir çember içine alıp dünya ile ilgilenmeksizin yaşayamayız. Tersine gelişmiş,uygarlaşmış bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız: bu yaşam ancak bilim ve fenle olur. bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için bağ ve koşul yoktur.”

Metin Okuma ve Ses Tanıma Uygulaması

Ses Anlama ve Metin ve Okuma



Türkçe ile  birlikte farklı dillerde metinlerin telaffuzunu öğrenmekte kullanabileceğiniz metin okuma(telaffuz) ve anlama uygulamasıdır.


Gereksiz, sıkıcı oranda reklam içermeyen, dil çevirisi yapmanıza da olanak veren bir Android Uygulamasıdır.





Programda, TTS ve Speech Recognition teknolojilerini bir arada kullanılmıştır.





Kopyalanan metinleri panoya yapıştırabilme fonksiyonu  da uygulamaya eklenmiştir




İstediğiniz dili seçtikten sonra, metni yazarak veya söyleyerek seslendirebilirsiniz.





Ses Tanıma ve Metin Okuma özelliklerinin kullanıldığı diller:






Metin Okuma Uygulaması





TÜRKÇE




İNGİLİZCE




ALMANCA




FRRANSIZCA




İSPANYOLCA




RUSÇA




İTALYANCA




JAPONCA




KORECE




TAYVANCA




PORTEKİZCE




ÇİNCE





UYGULAMAYI İNDİRİN



Depresyon Testi Uygulaması

Depresyon belirtilerini ve yoğunluğunu anlama





Uygulama, Phq-9 adı verilen Pfizer Inc tarafından geliştirilmiş  9 soruluk depresyon testi uygulamasıdır. Buradaki amaç rahatsızlığın önemli belirtilerinden yola çıkılarak depresyonun yoğunluğunu ölçmektir.





Geçtiğimiz iki hafta boyunca rahatsızlık belirtilerini ne sıklıkla yaşadığınıza göre depresyon seviyesini belirlemede kullanılır.




Test ile , depresyonun yoğunluğu ve belirtileri hakkında bilgi verse de kesin teşhis tıbbi olarak konulmalıdır.









 Depresyon Testi- ekran görüntüsü küçük resmi   Depresyon Testi- ekran görüntüsü küçük resmi   Depresyon Testi- ekran görüntüsü küçük resmi










Verdiğiniz cevaplara göre belirlenen sonuç:





DEPRESYON YOĞUNLUĞU:





-HİÇ RASTLANMADI




-HAFİF




-ORTA ŞİDDETLİ




-YOĞUN

şeklinde ölçülmektedir.





Sizde depresyon belirtileri yaşıyorsanız testi uygulamak için





Test Hakkında Bilgi

https://en.wikipedia.org/wiki/Patient_Health_Questionnaire

Kış Günlerinde Zayıflama Tavsiyeleri

Haliyle havaların da soğumasıyla evlerde ve kapalı alanlarda daha fazla vakit  geçiriyor, sağlıklı yaşam ve kilo kontrolü için gerekli olan yürüyüş gibi basit egzersizleri dahi yapamaz hale geliyoruz. Fazla kilolulukla monoton yaşam arasında doğru orantı vardır. Beslenmenize de dikkat etmiyorsanız kilo almak kaçınılmaz olacaktır.
Kilo almamak, fit görünmek veya zayıflamak için neler yapabilirsiniz?

Tatlılar, hamur işleri ve ağır karbonhidratlar içeren yemekler yerine sizi gün boyu tok tutacak kış meyve sebzeleri tüketin.  Karbonhidrat ihtiyacınızı meyvelerden karşılayın.

Yer Elması


Yer elması bunlardan biri. Kalori oranı düşük, lif içeriyor, sindirimi hızlandırıp tok kalmanızı sağlıyor. Sizi kolon kanserine karşı koruyor. Zeytinyağı ile yemekleri yapılabiliyor.

Lahana ve Lahana Suyu


Lahana, B vitamini yönünden zengin, iştah kesen aynı zamanda E ve C vitaminleri içeren faydalı sebzeler arasındadır.  Kan şekerini düşürerek toksinlerin atılmasına fayda sağlıyor. Kaynatılıp suyu içildiğinde saçlara iyi geliyor ve cildi güzelleştiriyor kilo vermeyi sağlıyor.

Turunçgiller ve Limon Sarımsak Kürü


C vitamini yönünden zengin portakal, mandalina, greyfurt ve limon bağışık sistemini güçlendiren ara öğünlerde tüketebileceğiniz çok faydalı besinlerdir. Grip ve soğuktan korunmanızı ve zinde kalmanızı sağlar. Limon suyu sabah aç karnına ılık suyla tüketildiğinde yağ yakımını hızlandırır.
Yarım litre bir kavanoza limon suyunu sıkıp, 9-10 diş sarımsağı ezerek içerisine atın. Işık almayan oda koşullarında bir ay beklettiğinizde kalp damar hastalıklarına iyi gelen mucizevi bir kür ortaya çıkıyor.

Egzersizi hayatınızdan çıkarmayın. Günlük en az yarım saat ya da bir saat yürüş yapmayı unutmayın. Kendinize yürümek ve gezmek için bahaneler yaratın. Gerekirse boş vaktiniz varsa spor salonlarına kayıt olabilirsiniz. Evden çıkmakta zorlanıyorsanız evde karın egzersizleri ve aerobic hareketleri yapabilirsiniz. Özellikle yemekten sonra akşam yürüyüşleri çok faydalıdır.

Bitmeyen Beklentiler ve İstekler

 Hayatta isteklerin ve beklentilerin sonu gelmiyor. Sizin istediklerinize sizden beklenenler de eklenince kendinizi her şeyi bir anda yapıp bitirmesi gereken bir görev adamı gibi hissediyorsunuz. Kendinizi memnun etseniz bile başkalarının sizin için biçtiği rolle kendi rolünüz arasındaki çelişki sizi huzursuz etmeye başlıyor.




Hayat denilen yolculukta her şey istediğimiz gibi olmayabiliyor. Ne kadar çabalasanızda olmayacak olan kısmette yoksa olmuyor. Bir bakıyorsunuz zaman geçiyor, “Ya iyi ki olmamış!” diyorsunuz. Olsaydı çok zor durumda kalırdım diye düşünüyorsunuz. İstemediğimiz birçok duruma ise zamanla sevinir hale gelebiliyoruz.


Demek ki bizim planlarımızı bizim için şekillendiren başka bir güç daha var. O bizim bilmediklerimizi biliyor. Hayır sandığımız çok şeyin şer, şer sandığımız çok şeyin ise hayır olduğunu bize gösteriyor eylemleriyle. Hastalık, musibet, sevinç, üzüntü hepsi bir şey öğretiyor.


İşin hayırlısı, eşin hayırlısı, kazancın hayırlısı. Bugün boğazınızdan geçen sizi yarın hasta edecekse hiç olmasa daha iyi. Çok istediğiniz kişi hayatınızı zehir edecekse ayrı kalmak daha güzel. Belki hayat daha iyi insanlar çıkaracak karşınıza.


Mevlana diyor ya


Kaybettim sandıkların kurtulduklarındır belki.

 

Bir şey olmuyorsa ya olmaması için ya da daha iyisi olacağı için olmuyordur.

 

 

Haksızlıkla kazanılan kazanç insana huzur getirmez. Tatlı bir zehir gibidir. Yerken güzeldir ama sizi hasta eder.


Bunun için her şeyin hayırlısını istemek gerekir. Kendine düşen görevi yaptıktan sonra dua etmek çok güzel bir eylemdir.


Sonucunu ise her şeyin iç yüzünü bilene bırakmak ve kararlarına saygı duymak gerekir. Tabiatın kurallarını koyan güç mutlaka size bu yolculukta yardım edecektir.